Aleksandr Sergeyeviç Puşkin, 19. yüzyıl Rus edebiyatının en önemli ve etkili figürlerinden biridir. 6 Haziran 1799'da Moskova'da doğan Puşkin, aristokrat bir ailenin çocuğuydu ve genç yaşta edebiyata olan ilgisini geliştirdi. Şiir, roman, tiyatro ve kısa hikâye gibi çeşitli edebi türlerde eserler veren Puşkin, Rus edebiyatının babası olarak kabul edilir. Erken Yaşam ve Eğitimi Puşkin'in ailesi, Rus soylularının bir parçasıydı ve bu, ona geniş bir eğitim alma fırsatı sundu. İlk eğitimini evde aldıktan sonra, 1811'de Tsarskoye Selo Lisesi'ne kaydoldu. Burada klasik edebiyat, tarih ve Fransız edebiyatı gibi konularda derinlemesine bilgi sahibi oldu. Aynı zamanda, lisenin edebi ortamı, Puşkin'in şiir yazma yeteneklerini geliştirmesine yardımcı oldu. Edebi Kariyerinin Başlangıcı Puşkin'in ilk şiirleri 1814 yılında yayımlandı ve kısa sürede dikkat çekti. 1820'de yayımlanan "Ruslan ve Ludmila" adlı destansı şiiri, onun edebi sahnede tanınmasını sağladı. Bu eser, Puşkin'in özgün tarzını ve yaratıcı dehasını ortaya koydu. Şiirdeki fantastik öğeler ve Rus folkloruna olan referanslar, onu halk arasında popüler kıldı. Sürgün Yılları Puşkin'in özgürlükçü fikirleri ve siyasi eleştirileri, Çar I. Aleksandr'ın dikkatini çekti ve 1820'de Güney Rusya'ya sürgün edildi. Bu dönemde, Puşkin'in eserleri daha karamsar ve derin düşüncelere yöneldi. "Kafkasya Mahkumu" ve "Bahçesaray Çeşmesi" gibi şiirleri, sürgün yıllarında yazdığı önemli eserlerdir. 1824 yılında, Mihailovskoe köyüne zorunlu ikamete gönderildi ve burada "Boris Godunov" adlı trajedisini yazdı. Ana Eserleri ve Üslubu Puşkin'in en bilinen eserlerinden biri, "Yevgeni Onegin" adlı roman-şiiridir. Bu eser, Puşkin'in ustalıkla kullandığı "Onegin kıtası" adı verilen özel bir nazım biçimiyle yazılmıştır. Roman, Rus toplumunun sosyal ve kültürel yapısını eleştirirken, karakterlerin içsel çatışmalarını da derinlemesine inceler. "Yüzbaşının Kızı" adlı romanı, Pugaçev İsyanı sırasında geçen bir aşk hikâyesini anlatır ve tarihi olaylarla kişisel dramaları ustaca birleştirir. Puşkin'in kısa hikâyeleri, özellikle "Pikova Dama" (Maça Kızı), onun anlatı yeteneğini ve psikolojik derinliğini gösterir. Son Yılları ve Mirası Puşkin'in hayatı, romantik ve trajik bir şekilde sona erdi. 1837 yılında, karısı Natalya Gonçarova'ya olan ilgisi nedeniyle Georges d'Anthès adlı bir Fransız subayla düelloya girdi. Puşkin, düello sırasında aldığı yaralar sonucu 10 Şubat 1837'de öldü. Aleksandr Puşkin, Rus edebiyatının temel taşlarından biridir. Onun eserleri, Rus dilinin ve kültürünün gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Puşkin'in özgün dili, zengin imgelem gücü ve derin psikolojik analizleri, onu dünya edebiyatının ölümsüzleri arasına sokmuştur. Puşkin, hem kendi döneminde hem de sonraki kuşaklar üzerinde büyük bir etki bırakmış ve Rus edebiyatının altın çağının öncüsü olmuştur.