Çok eski bir zamanda,
Oğuz Han hükümdarmış.
İşitmiştim Tûran'da
Bir peri kızı varmış.
Bu nazlı peri kızı,
Bu güzellik yıldızı,
Her gönülde bir sızı
Bırakarak yaşarmış.
Issız dağlarda gezer,
Yokmuş izinden eser,
Bazen göründüğü yer,
Bir sihirli pınarmış.
Yüzü pembe bir şafak,
Gülse güller açacak...
Yaşarmış elden uzak,
Dostları çobanlarmış.
Bu kız öyle güzel ki,
Çıldırtır aşkı belki.
O kadar muhayyel ki,
Akıllara zararmış.
Cefa imiş adeti,
Hiç yokmuş merhameti.
Sevmeyen bu afeti,
Sevenden bahtiyarmış.
Vurulurmuş kalbinden,
Bir kere onu gören,
Aşıkları tahminen,
Gür saçları kadarmış.
Gençlerin yüzü solmuş,
Gözleri yaşla dolmuş.
Aşkı bir afet olmuş,
Bütün cihânı sarmış.
Ulu Hakan Oğuz Han,
Bu kızı merak eder,
Görmek ister yakından.
Çağırtır yanma.. Der
Sevimli kız, güzel kız!
Dağ başlarında yalnız
Yaşıyorsun, bu neden?
Bu güzelliğinle sen
Bir sihirli güneşsin!
Sevimli kız, güzel kız!
Tek yaratmaz, Tanrımız
Kimseyi tabiatte.
Var bir eşin elbette,
Sen de birine eşsin!
Kız, böyle tek yaşamak
Yaraşır mı - hele bak!
Senin gibi güzele?
Gel, karış artık "El" e;
Neslimiz güzelleşsin!
Kız der ki: Ulu Hakan,
Ben de sevdim bir zaman.
Vaktiyle genç bir çoban
Sevgilimdi, eşimdi;
Yalnızım fakat şimdi.
Dağlarda bahtiyar, şen,
Sevişerek yaşarken
Bir söz onu incitti;
Bana darıldı gitti
Ne kendi geldi geri ;
Ne duyuldu haberi..
İşte o günden beri
Hissizim, kayıtsızım;
Tek yaşayan bir kızım.
Hakan - düşünür biraz –
Der: Bu doğru olamaz!
Senin gibi güzel kız,
Daima böyle yalnız,
Dağ başında yaşar mı?
Kız der ki: Çare var mı?
Ben bir eşsiz güneşim,
Gösterin nerde eşim?..
Sevenler beni belki,
Şu geniş göklerdeki
Yıldızlardan daha çok,
Fakat istediğim yok.
İnanın buna siz de;
Bulunmaz, içinizde.
Hakan der ki: Ne zarar,
Bulunmazsa da, arar;
Şüpheden kurtuluruz,
Sen cevap ver, buluruz
İstediğini belki...
Kız der ki: O halde peki!
Kimlerse beni seven,
-Haber verin şimdiden –
Deneyim onları ben
Bir sihirli oyunla.
İçlerinden bana kim
Cevap verirse, benim
O, olacak sevdiğim;
Ben yaşarım onunla!
Bu haber, dalga dalga
Dağılır ortalığa.
Âşıklar; uzak, yakın
Yollardan akın akın
Gelirler, zavallılar, -
Hep birden genç, ihtiyar
Kapılıp ümitlere;
Toplanırlar bir yere.
Peri kızı, güzel kız:
Ufka doğan bir yıldız
Gibi, yüksek bir gurur
İçinde gelir, durur.
Silkinince ansızın,
Değişir şekli kızın:
Kuş olur, çiçek olur,
Bazı kelebek olur.
Bir gül olur açılır,
İnci olur saçılır...
Bir buluta bürünür;
Bin şekilde görünür..
Âşıkları hep birden,
Şaşırıp kalır buna..
Bulunmaz cevap veren
Bu sihirli oyuna.
Kız: «Artık ne çare!» der;
Hakana veda eder.
Ayrılacağı zaman;
Ta uzaktan bir çoban
Gözleri dolu yaşla
-Halecanla, telâşla
Koşar; huzura girer:
Ruhsat olursa eğer,
Talihimi deneyim!
Sormayın; kimim, neyim.
Bir sevda havasıyla,
Bir hicranın yaşıyla
Aşarak yüce dağlar,
Gezerken diyar diyar;
Ansızın bu haberi
Duyunca döndüm geri.
Bir sevinçli duyguya
Kapıldım., gönül bu ya!
Hakan der ki o zaman:
Küstahlık etme çoban.
Bu kız senin ufkuna
Doğacak güneş değil.
Bir zavallı çobana
Lâyık olan eş değil.
Doğrusu şu teklifin
Bu peri kızı için
Bir lekedir, bir zuldür.
Kız der: O da gönüldür,
İncitmeyiniz sakın,
Ben razıyım bırakın.
Dururlar kızla çoban
Karşılıklı o zaman..
Silkinince ansızın,
Değişir şekli kızın:
Kuş olur; uçup konar
Hakanın otağına.
Çoban bakar, ah eder;
O da bu sihri meğer
Biliyormuş eskiden.
Bir kafes olur hemen,
Bu güzel kuşu alır,
O anda kucağına.
—Bu birinci imtihan.
Bunu kazandın çoban!
Kuş silkinir ansızın,
Değişir şekli kızın:
İnci olur bu sefer.
Saçılır birer birer
Hakanın ayağına.
Kafes te her yerinden
Dağılıp düşer hemen;
Bir sedef olur, alır
İnciyi kucağına.
—Bu ikinci imtihan.
Adın ne senin çoban?
İnci yanar ansızın,
Değişir şekli kızın,
Her inci bu sefer de
Bir başka çiçek olur.
Canlanır hemen, yerde
Boş kalan sedefler de
Birer kelebek olur.
Bir yanda, öyle renk renk
Açılırken çiçekler;
Bir yanda, titreşerek
Dolaşır kelebekler,.
—Bu sonuncu imtihan,
Tanıdım seni çoban,
Anladım şimdi kimsin!
Sen, beni ta eskiden
Sevip sonra terk eden
Vefasız sevdiğimsin.
Bunu artık iyi bil:
Eş olmam mümkün değil
Sen gibi vefasıza.
Çoban; gözünde yaşlar,
O zaman nakle baslar,
Macerasını kıza:
Sevda, o bir peridir,
Karar etmez yerinde.
Gönül ki serseridir,
Dolaşır izlerinde.
Sevda, o gizli bir ok,
Görünmez kanatmadan.
Kavuşmanın tadı yok,
Ayrılığı tatmadan.
Ben ki, pek çok ağladım,
Gezdim hicrana giden
Yolları adım adım.
Beni artık yeniden
Hicrana atma, güzel,
Yeter ağlatma, güzel!
O her derde tahammül
Gösteren deli gönül;
Kâh eder dünyaya naz!
Her dakika bulunmaz
Bir halde, bir kararda.
Sevdiği zamanlarda,
Gül yaprağından ince
Bir sitem işitince
Yaralanır derinden,
İncinir her yerinden.
Bir gündü., yandı içim;
Dağıldı hep sevincim...
Elveda artık!...» Dedim.
Tahammül edemedim.
Bir söze, bir siteme.
Düşün ki: Terketmeme,
Yine aşkımdı sebep!
Serseri, dünyayı hep
Dolaştım adım adım;
Bir teselli aradım.
Bulamadım kimsede,
Bir günah ettimse de,
Şimdi işit ahımı,
Bağışla günahımı
Düştüğüm aşka güzel!
Sebep yok başka, güzel!
Deniz geçtim, dağ aştım;
Hayli sene dolaştım,
Bahtım kara, saçım ak,
Ne şekle girmişim bak!
Başımın tacı güzel,
Halime acı güzel!
Oğuz Han: Artık yeter;
Bu gamlı sözlerle, der,
Beni ağlatacaksın.
Şüphe etme ki çoban,
Sevdiğinin her zaman
Affına müstahaksın!
Var mı kızım, sen de bak,
Bir başka eş olacak
Senin gibi güzele!
Elverir bu ayrılık!
Gelin birleşin artık!
Haydi verin elele
Geçsin neşe, eğlence
İçinde hep gününüz!
Tamam kırk gün, kırk gece
Yapılsın düğününüz.
İşte hemen o günü,
Başlayan bu düğünü
"Felek" dedikleri pir
Görünce, girmiş denir
Yeniden bir yaşına!
Bu düğün öyle uzun,
Sevinçli bir düğün ki;
Bu, o şerefli gün ki:
Darısı yurdumuzun
Güzelleri başına!
Yorumlar
Hiç yorum yapılmamış.Yorum Yap